on [uk] - Türkisch Englisch Wörterbuch

on [uk]

Bedeutungen von dem Begriff "on [uk]" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 4 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
General
on [uk] adj. aralıksız konuşan
on [uk] adj. durmadan dile getiren
on [uk] adj. mümkün olduğu düşünülen
on [uk] adj. makul bulunan

Bedeutungen, die der Begriff "on [uk]" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Phrasals
get on to (someone) [uk/ireland] v. (biriyle) temasa geçmek
I'll get on to her right away.
Ben hemen onunla temasa geçeceğim.

More Sentences
General
meals on wheels [uk] n. sosyal hizmetler bölümü veya gönüllü kuruluşlar tarafından işletilen, yaşlı veya evden çıkamayan insanlara sıcak yemek götüren bir hizmet programı
mell [uk] (with or on) v. karışmak (birinin işine)
roll-on [uk] adj. dört gözle beklenen (tarih, etkinlik)
on the slate [uk] adv. dizgilenecek kopya olmadan
on the slate [uk] adv. dizgilenecek kopya olmadan
on the slate [uk] adv. ismi tahtada yazılı olarak
on the slate [uk] adv. ismi tahtada yazılı olarak
on [dialect] [uk/scotland] prep. hariç
on [dialect] [uk/scotland] prep. '-sız
on [dialect] [uk/scotland] prep. olmaksızın
on [dialect] [uk/scotland] prep. '-meden
on [dialect] [uk/scotland] prep. '-siz
on [dialect] [uk/scotland] prep. dışında
Phrasals
try on [uk] v. (birine bir şeyi) dayatmaya çalışmak
try on [uk] v. birini zekasıyla alt etmek için (bir şeyi) kullanmak
bang on [uk] v. kafa şişirmek
gen (someone) up on (something) [uk] v. (birini bir konuda) eğitmek
gen (someone) up on (something) [uk] v. (birine bir şey) hakkında bilgi vermek
gen (someone) up on (something) [uk] v. (birini bir konuda) bilgilendirmek
get on to (someone) [uk/ireland] v. (birini) aramak
get on to (someone) [uk/ireland] v. (birine) telefonla ulaşmak
get on to (someone) [uk/ireland] v. (biriyle) temas kurmak
get on to (someone) [uk/ireland] v. (biriyle) irtibat kurmak
practice on (someone or something) [uk] v. (biri/bir şey) üzerinde talim yapmak
practice on (someone or something) [uk] v. (biri/bir şey) üzerinde deneme/alıştırma yapmak
Phrases
enough to be going on with [uk] expr. iş görür seviyede
enough/something to be going on with [uk] expr. bir süre yeter
enough to be going on with [uk] expr. kısa bir süre yeter
enough to be going on with [uk] expr. yeterli
enough/something to be going on with [uk] expr. bir süre iş görür
enough/something to be going on with [uk] expr. idare eder
enough/something to be going on with [uk] expr. iş görür seviyede
enough to be going on with [uk] expr. bir süre iş görür
enough to be going on with [uk] expr. idare eder
enough/something to be going on with [uk] expr. yeterli
enough/something to be going on with [uk] expr. kısa bir süre yeter
enough to be going on with [uk] expr. bir süre yeter
Colloquial
carry-on [uk] n. kargaşa
carry-on [uk] n. telaş
knock-on [uk] n. dolaylı etki sonucu ortaya çıkan şey
slip on a banana peel [uk] v. utanç verici bir hata yapmak
slip on a banana peel [uk] v. gülünç bir duruma düşmek
slip on a banana peel [uk] v. aptalca bir hata yapmak
slip on a banana peel [uk] v. aptal durumuna düşmek
bash on [uk] v. üzerinde çalışmaya devam etmek
bash on [uk] v. devam etmek
bash on [uk] v. sürdürmek
bash on [uk] v. devam etmek
bash on [uk] v. sürdürmek
be going on (for) something [uk] v. neredeyse bir yaşa, zamana, belli bir sayıya gelmek
be going on (for) something [uk] v. bir şeye, yaşa, zamana, sayıya yaklaşmak
be going on (for) (something) [uk] v. neredeyse (bir yaşa, zamana) gelmek
be going on (for) (something) [uk] v. (bir yaşa, zamana) doğru gelmek
be going on (for) something [uk] v. bir yaşa, zamana, sayıya doğru gelmek
be going on (for) (something) [uk] v. (bir şeye) yaklaşmak
do the dirty on [uk] v. acımasızca davranmak
do the dirty on [uk] v. nezaket göstermemek
start on [uk] v. (biriyle) ağız dalaşına girmek
kid-on [uk] adj. sahte
kid-on [uk] adj. yapay
kid-on [uk] adj. yapmacık
on the hook for [uk] expr. -den sorumlu
on (one's) lonesome [uk] expr. kendi başına
on (one's) lonesome [uk] expr. yapayalnız
on (one's) lonesome [uk] expr. tamamen yalnız
on (one's) lonesome [uk] expr. bir başına
on draft [uk] expr. fıçı bira
on spec [uk] expr. etkinliğe aradan girme/sızma
on draft [uk] expr. varilden
on spec [uk] expr. etkinliğe biletsiz girme
on draft [uk] expr. fıçıdan
on your bike [uk] expr. defol
on your bike [uk] expr. bas git
on your bike [uk] expr. yaylan
on your bike [uk] expr. çek arabanı
on your bike [uk] expr. ikile
on your bike [uk] expr. kaybol
on your bike [uk] expr. yok ol
be getting on for… [uk] expr. neredeyse (bir saat, sayı, yaş ) olmak
be getting on for… [uk] expr. -e yaklaşmak
be getting on for… [uk] expr. '-e merdiven dayamak
on about [uk] expr. (bir şey) hakkında kafa şişiren
on about [uk] expr. (bir şey) hakkında nutuk atan
on about [uk] expr. (bir şey) hakkında vır vır eden
on about [uk] expr. (bir şey) hakkında kafa ütüleyen
roll on...! [uk] expr. …'ı iple çekiyorum!
roll on...! [uk] expr. … çabuk gel/gelsin!
roll on...! [uk] expr. haydi … olsun/gelsin artık!
roll on...! [uk] expr. … çok yakında!
roll on...! [uk] expr. haydi … gelsin!
on the panel [uk] expr. hastalık yardımı alan
jog on [uk] exclam. defol git
jog on [uk] exclam. kaybol
jog on [uk] exclam. defol
jog on [uk] exclam. bas git
jog on [uk] exclam. hadi yoluna
jog on [uk] exclam. uzaklaş
jog on [uk] exclam. yaylan
jog on [uk] exclam. toz ol
jog on [uk] exclam. çık git
Idioms
the man on the clapham omnibus (uk) n. sade vatandaş
a night on the tiles [uk] n. gecelere akma
a night on the tiles [uk] n. alemlere akma
a night on the tiles [uk] n. ortamlara akma
a blot on the escutcheon [uk] n. ismine/ailesinin adına leke süren/gölge düşüren şey
a blot on the escutcheon [uk] n. itibarına gölge düşüren leke süren şey
a blot on the escutcheon [uk] n. ismine/ailesinin adına leke süren/gölge düşüren şey
a blot on the escutcheon [uk] n. şerefine sürülmüş leke
a blot on the escutcheon [uk] n. onur lekeleyici davranış
a blot on one's escutcheon [uk] n. ismine/ailesinin adına leke süren/gölge düşüren şey
a blot on one's escutcheon [uk] n. itibarını zedeleyen şey
a blot on the escutcheon [uk] n. itibarını zedeleyen şey
a blot on one's escutcheon [uk] n. şerefine sürülmüş leke
a blot on one's escutcheon [uk] n. onur lekeleyici davranış
a blot on one's escutcheon [uk] n. itibarına gölge düşüren leke süren şey
a blot on the escutcheon [uk] n. itibarına gölge düşüren leke süren şey
a blot on the escutcheon [uk] n. itibarını zedeleyen şey
a blot on the escutcheon [uk] n. şerefine leke düşürücü şey
a blot on one's escutcheon [uk] n. şerefine leke düşürücü şey
a blot on one's escutcheon [uk] n. ismine/ailesinin adına leke süren/gölge düşüren şey
a steady hand on the tiller [uk] n. durumun kontrolünü elden bırakmama
a steady hand on the tiller [uk] n. kontrolü elde tutma
a steady hand on the tiller [uk] n. durumu kontrol altına alma
a steady hand on the tiller [uk] n. durumu sakin ve güvenilir bir şekilde kontrol altında tutma/kontrol altına alma
a steady hand on the tiller [uk] n. durumu/olayları kontrol altında tutma
a steady hand on the tiller [uk] n. olayların gidişatına hakim olma
an eye on the main chance [uk] n. fırsat kollama
an eye on the main chance [uk] n. gözü açık olma
an eye on the main chance [uk] n. para kazanmanın/gelişmenin kolay yolunu arama
an eye on the main chance [uk] n. açık göz
an eye on the main chance [uk] n. işini bilme
an eye on the main chance [uk] n. açık göz
an eye on the main chance [uk] n. gözü açık olma
an eye on the main chance [uk] n. işini bilme
an eye on the main chance [uk] n. para kazanmanın/gelişmenin kolay yolunu arama
an eye on the main chance [uk] n. fırsat kollama
be down on your uppers (brit [old-fashioned] [uk] v. darda olmak
be down on your uppers [old-fashioned] [uk] v. sıkıntıya düşmek
try it on [uk] v. (birini) çileden çıkarmaya çalışmak
try it on [uk] v. (biriyle) cinsel ilişki kurmaya çalışmak
try it on [uk] v. (birinin) sabrını zorlamak
call time on something [uk] v. sona erdirmek
call time on something [uk] v. sonlandırmak
sit like piffy on a rock cake [uk] v. dımdızlak ortada kalmak
call time on something [uk] v. son noktayı koymak
sit like piffy on a rock cake [uk] v. bir kenarda, kendi başına oturmak
call time on something [uk] v. bitirmek
sit like piffy on a rock cake [uk] v. sap gibi ortada kalmak
be on about (something) [uk] v. kafa ütülemek
be on about (something) [uk] v. baş şişirmek/kafa açmak
be on about (something) [uk] v. kafa şişirmek
be on about (something) [uk] v. lafı uzatmak
be on about (something) [uk] v. vır vır etmek
pile on the gloom [uk] v. duygu sömürüsü yapmak
pile on the agony [uk] v. mazlumu oynamak
pile on the agony [uk] v. iyice can sıkmak
pile on the gloom [uk] v. abartmak
pile on the agony [uk] v. olayı büyütmek
pile on the gloom [uk] v. olayı büyütmek
pile on the agony [uk] v. abartmak
pile on the agony [uk] v. kendini acındırmak
pile on the gloom [uk] v. kendini acındırmak
pile on the agony [uk] v. bire bin katmak
pile on the gloom [uk] v. mazlumu oynamak
pile on the agony [uk] v. pireyi deve yapmak
pile on the agony [uk] v. duygu sömürüsü yapmak
pile on the gloom [uk] v. iyice can sıkmak
pile on the gloom [uk] v. bire bin katmak
pile on the gloom [uk] v. pireyi deve yapmak
move (the) deckchairs on the titanic [uk] v. kısa ömürlü ve yarar getirmeyecek olmak
pile on the agony [uk] v. durumu iyice kötüleştirmek
pile on the agony [uk] v. mağdur etmek
pile on the agony [uk] v. üstüne tuz biber ekmek
pile on the agony [uk] v. durumu abartmak
pile on the gloom [uk] v. durumu abartmak
go on tick [uk] v. krediyle almak
go on tick [uk] v. borçla almak
go on tick [uk] v. veresiye almak
have something on the go [uk/australia] v. halen/şu an devam etmekte olan bir şeyi olmak
have something on the go [uk/australia] v. yapımı devam eden bir şeyi olmak
have something on the go [uk/australia] v. üzerinde uğraşmaya devam edilen bir şeyi olmak
have something on the go [uk/australia] v. sürmekte olan bir şeyi olmak
have something on the go [uk/australia] v. üzerinde çalışılmaya devam edilen bir şeyi olmak
have something on the go [uk/australia] v. yapım aşamasında olan bir şeyi olmak
have something on the go [uk/australia] v. devam etmekte olan bir şeyi olmak
have the law on (someone) [uk] v. (birini) polise ihbar etmek
have the law on somebody [uk] v. birini polise ihbar etmek
have the law on (someone) [uk] v. (birinin) yaptıklarını polise bildirmek
have the law on (someone) [uk] v. (birini) adalete teslim etmek
have the law on somebody [uk] v. birini polise şikayet etmek
have the law on somebody [uk] v. birini polise gammazlamak
have the law on somebody [uk] v. birinin yaptıklarını polise bildirmek
have the law on somebody [uk] v. birini adalete teslim etmek
have the law on (someone) [uk] v. (birini) polise şikayet etmek
knock something on the head [uk] v. yanlış olan bir şeyi baştan engellemek/bertaraf etmek
knock something on the head [uk] v. bir şeyin büyümesini baştan engellemek
knock something on the head [uk] v. yılanın başını küçükken ezmek
knock something on the head [uk] v. bir şeyin başını ezmek
knock something on the head [uk] v. bir şeyin yanlış olduğunu göstermek
knock something on the head [uk] v. bir şeyi yapmamaya karar vermek
hear (something) on the jungle telegraph [uk] v. (bir şeyi) dedikodu yoluyla duymak
hear (something) on the jungle telegraph [uk] v. bir şeyi söylentilerden duymak/öğrenmek
hear (something) on the jungle telegraph [uk] v. (bir şeyi) resmi olmayan yollarla öğrenmek
hear (something) on the jungle telegraph [uk] v. (bir şey) kulağına gelmek
touch somebody on the raw [uk] v. (birinin) hassas noktasına basmak
catch somebody on the raw [uk] v. (birini) can evinden vurmak
catch (one) on the raw [uk] v. (birinin) canını sıkmak
touch somebody on the raw [uk] v. (birinin) sinirine dokunmak
catch somebody on the raw [uk] v. (birinin) canını sıkmak
touch somebody on the raw [uk] v. (birinin) yarasını deşmek
touch somebody on the raw [uk] v. (birinin) moralini bozmak
catch somebody on the raw [uk] v. (birinin) moralini bozmak
touch somebody on the raw [uk] v. (birinin) yarasına parmak basmak
catch (one) on the raw [uk] v. (birinin) moralini bozmak
touch somebody on the raw [uk] v. (birini) can evinden vurmak
catch somebody on the raw [uk] v. (birinin) yarasına parmak basmak
catch (one) on the raw [uk] v. (birinin) yarasını deşmek
catch (one) on the raw [uk] v. (birinin) damarına/bamteline basmak
catch somebody on the raw [uk] v. (birinin) yarasını deşmek
catch (one) on the raw [uk] v. (birinin) hassas noktasına basmak
catch (one) on the raw [uk] v. (birinin) yarasına parmak basmak
touch somebody on the raw [uk] v. (birinin) damarına/bamteline basmak
catch (one) on the raw [uk] v. (birini) can evinden vurmak
catch somebody on the raw [uk] v. (birinin) damarına/bamteline basmak
catch somebody on the raw [uk] v. (birinin) hassas noktasına basmak
catch (one) on the raw [uk] v. (birinin) sinirine dokunmak
touch somebody on the raw [uk] v. (birinin) canını sıkmak
catch somebody on the raw [uk] v. (birinin) sinirine dokunmak
catch somebody on the raw [uk] v. (birinin) yumuşak karnına dokunmak
catch (one) on the raw [uk] v. (birinin) yumuşak karnına dokunmak
touch somebody on the raw [uk] v. (birinin) yumuşak karnına dokunmak
turn on a sixpence [uk] v. durup dururken dönmek/değişmek
turn on a sixpence [uk] v. ansızın dönmek/değişmek
turn on a sixpence [uk] v. bir anda dönmek/değişmek
turn on a sixpence [uk] v. anında dönmek/değişmek
turn on a sixpence [uk] v. manevra yapması zor bir noktada/yerde dönmek
turn on a sixpence [uk] v. birdenbire dönmek/değişmek
turn on a sixpence [uk] v. aniden dönmek/değişmek
turn on a sixpence [uk] v. dar alanda dönmek/manevra yapmak
turn on a sixpence [uk] v. sınırlı bir alanda dönmek/manevra yapmak
turn on a sixpence [uk] v. hızlıca dönmek/değişmek
turn on a sixpence [uk] v. birden bire dönmek/değişmek
be (batting) on a losing wicket [uk] v. hiç şansı olmamak
be (batting) on a losing wicket [uk] v. kazanması/başarılı olması pek mümkün olmamak
be (batting) on a losing wicket [uk] v. kazanma şansı olmayan bir durumda olmak
be (down) on (one's) uppers [uk] v. parasız olmak
be (batting) on a losing wicket [uk] v. başarısız olacağı kesin bir şey yapmak
be (down) on (one's) uppers [uk] v. el elde baş başta kalmak
be (batting) on a sticky wicket [uk] v. başı dertte olmak
be (batting) on a sticky wicket [uk] v. başı belada olmak
be (batting) on a sticky wicket [uk] v. tatsız bir durumda olmak
be (batting) on a sticky wicket [uk] v. zor bir durumda olmak
be (batting) on a sticky wicket [uk] v. uygunsuz bir durumda olmak
be (batting) on a sticky wicket [uk] v. sıkıntılı bir durumda olmak
be (batting) on a sticky wicket [uk] v. nahoş/rezil bir durumda olmak
be (batting) on a sticky wicket [uk] v. utanç verici bir durumda olmak
be laughing on the other side of your face [uk] v. neye uğradığını şaşırmak/bilememek
be laughing on the other side of your face [uk] v. gününü görmek
be laughing on the other side of your face [uk] v. burnu sürtmek
be on at someone [uk] v. birinin başının etini yemek
be on stream [uk] v. hizmete girmek
be on at someone [uk] v. birinin ensesinde boza pişirmek
be on at someone [uk] v. birine söylenmek
be on the scrounge (for something) [uk] v. (bir şeye) ortakçılık yapmak
be on at someone [uk] v. birinin üstüne gitmek/varmak
be on the scrounge (for something) [uk] v. karşılıksız (bir şey) istemek
be on stream [uk] v. çalışmaya başlamak
be on the scrounge (for something) [uk] v. (bir şey) otlanmak
be on stream [uk] v. çalışır olmak
be on at someone [uk] v. birini sıkboğaz etmek
be on the scrounge (for something) [uk] v. karşılıksız (bir şey) arayışında olmak
be on stream [uk] v. hizmette olmak
be on at someone [uk] v. birini eleştirmek
go on stream [uk] v. çalışmaya başlamak
go on stream [uk] v. işletmeye açılmak
go on stream [uk] v. hizmete girmek
go out on the razzle [uk] v. içip eğlenmeye çıkmak
be out on the razzle [uk] v. içki alemi yapmak
go out on the razzle [uk] v. içki alemi yapmak
be out on the razzle [uk] v. alem yapmak
go out on the razzle [uk] v. içip dans etmeye çıkmak
be out on the razzle [uk] v. içip dans etmeye çıkmak
be out on the razzle [uk] v. içip eğlenmeye çıkmak
go out on the razzle [uk] v. alem yapmak
catch/touch somebody on the raw [uk] v. birinin hassas noktasına basmak
catch/touch somebody on the raw [uk] v. birini can evinden vurmak
catch/touch somebody on the raw [uk] v. birinin canını sıkmak
catch/touch somebody on the raw [uk] v. birinin yarasını deşmek
catch/touch somebody on the raw [uk] v. birinin bamteline basmak
catch/touch somebody on the raw [uk] v. birinin yarasına parmak basmak
catch/touch somebody on the raw [uk] v. birinin moralini bozmak
catch/touch somebody on the raw [uk] v. birinin sinirine dokunmak
catch/touch somebody on the raw [uk] v. birinin yumuşak karnına dokunmak
catch/touch somebody on the raw [uk] v. birinin can damarına basmak
do something on spec [uk] v. bir şeyi biletsiz yapmak
do something on spec [uk] v. bir şeyi hazırlıksız yapmak
do something on spec [uk] v. bir yere habersiz/hazırlıksız/öylece çıkıp gitmek
do something on spec [uk] v. bir şeyi randevusuz yapmak
blow the gaff (on somebody/something) [uk] v. (biri/bir şey hakkında) gaf yapmak
blow the gaff (on somebody/something) [uk] v. (birinin/bir şeyin) sırrını açıklamak
blow the gaff (on somebody/something) [uk] v. (biri/bir şey hakkında) pot kırmak
get on your bike [uk] v. kendine yeni bir iş bakmak/aramak
get on your bike [uk] v. artık bir işi olmamak
buy something on tick [old-fashioned] [uk] v. veresiye almak
buy something on tick [old-fashioned] [uk] v. hesaba yazdırarak almak
get something on tick [old-fashioned] [uk] v. hesaba yazdırarak almak
get something on tick [old-fashioned] [uk] v. veresiye yazdırmak
get something on tick [old-fashioned] [uk] v. veresiye almak
buy something on tick [old-fashioned] [uk] v. veresiye yazdırmak
have a downer on someone/something [uk] v. birine/bir şeye karşı çekimser olmak
have a downer on someone/something [uk] v. birini/bir şeyi onaylamamak
have a downer on someone/something [uk] v. birine/bir şeye karşı olmak
have a downer on someone/something [uk] v. birinden/bir şeyden hoşlanmamak
have it away (on your toes) [uk] v. sıvışmak
have it away (on your toes) [uk] v. topuklamak
have it on your toes [uk] v. kaçmak
have it on your toes [uk] v. topuklamak
have it on your toes [uk] v. sıvışmak
hear something on the grapevine [uk] v. üçüncü kişilerden haber almak
hear something on the grapevine [uk] v. üçüncü kişilerden bilgi almak
hear something on the grapevine [uk] v. bir şey kulağına çalınmak
hear something on the grapevine [uk] v. bir söylenti/dedikodu duymak
hear something on the grapevine [uk] v. bir şey kulağına gelmek
keep (one's) hair on [uk] v. soğukkanlı olmak
keep (one's) hair on [uk] v. sabırlı olmak
keep (one's) hair on [uk] v. sakin olmak
keep (one's) hair on [uk] v. soğukkanlılığını muhafaza etmek
keep (one's) hair on [uk] v. soğukkanlılığını korumak/bozmamak
keep a weather eye on (someone or something) [uk/australia] v. (biri/bir şey hakkında) tetikte olmak
keep a weather eye on (someone or something) [uk/australia] v. (biri/bir şey hakkında) gözlerini dört açmak
keep a weather eye on (someone or something) [uk/australia] v. (birine/bir şeye) dikkat kesilmek
keep you on the edge of your seat [uk] v. hop oturup hop kaldırmak
keep you on the edge of your seat [uk] v. hop oturtup hop kaldırmak
knock (someone) on the head [uk] v. (bir şeyin) önünü kesmek
knock (someone) on the head [uk] v. (bir şeyi) yapmamak
knock (someone) on the head [uk] v. yılanın başını küçükken ezmek
knock (someone) on the head [uk] v. (bir şeyin) başını ezmek
knock (someone) on the head [uk] v. (bir şeyin) ilerlemesine engel olmak
knock (someone) on the head [uk] v. (bir şeyi) ilerletmemek
knock (someone) on the head [uk] v. yanlış olan (bir şeyi) baştan engellemek/bertaraf etmek
knock (someone) on the head [uk] v. (bir şeyi) bırakmak
live on your nerves [uk] v. diken üstünde olmak
live on your nerves [uk] v. heyecanlı bir karaktere sahip olmak
not be a patch on somebody/something [uk] v. birinin/bir şeyin tırnağı bile olamamak
not be a patch on somebody/something [uk] v. birinin/bir şeyin eline su dökememek
not be a patch on somebody/something [uk] v. birinin/bir şeyin yanından bile geçememek
not go a bundle on somebody/something [uk] v. birini/bir şeyi beğenmemek
not go a bundle on somebody/something [uk] v. birinden/bir şeyden hoşlanmamak
not go a bundle on somebody/something [uk] v. birini/bir şeyi sevmemek
pay (someone) on the nail [uk] v. (birine) peşin ödeme yapmak
pay (someone) on the nail [uk] v. (birine) peşin ödemek
pile the agony on [uk] v. duygu sömürüsü yapmak
pile the agony on [uk] v. kendini acındırarak ilgiyi üzerine çekmeye çalışmak
pile the agony on [uk] v. mağdura yatmak
pile the agony on [uk] v. mazlumu oynamak
pile the agony on [uk] v. bire bin katmak
pile the agony on [uk] v. abartmak
pile the agony on [uk] v. habbeyi kubbe yapmak
pile the agony on [uk] v. mazluma yatmak
pile the agony on [uk] v. pireyi deve yapmak
pile the agony on [uk] v. kendini acındırmak
put the mockers on [uk] v. -e kötü şans getirmek
put the tin lid on (something) [uk] v. (bir şeyin) üzerine tuz biber olmak
put the tin lid on (something) [uk] v. (bir şeye) noktayı koymak
put the mockers on [uk] v. -in içine etmek
put the tin lid on (something) [uk] v. (bir şeye) son noktayı koymak
put the mockers on [uk] v. -e engel olmak
put the mockers on [uk] v. -e bir son vermek
put your neck on the line [uk] v. büyük bir riske girmek
put your neck on the line [uk] v. kendini tehlikeye atmak
put your shirt on [uk] v. (bir şey) üzerine bahse girmek
put your shirt on [uk] v. (bir şeyi) öngörmek/tahmin etmek
put your shirt on [uk] v. tüm parasını (bir şeye) basmak
put your shirt on something [uk] v. tüm parasını (bir şeye) basmak
put your shirt on something [uk] v. varını yoğunu (bir bahise) yatırmak
put your shirt on [uk] v. olacağına bahse girmek
put your neck on the line [uk] v. kendini ateşe atmak
put your shirt on [uk] v. olacağından emin olmak
put your shirt on [uk] v. varını yoğunu (bir bahise) yatırmak
rearrange (the) deckchairs on the titanic [uk/australia] v. boşuna uğraşmak
rearrange (the) deckchairs on the titanic [uk/australia] v. faydasız/gereksiz bir iş yapmak
rearrange (the) deckchairs on the titanic [uk/australia] v. hiçbir fayda sağlamayacak/hiçbir sonuca varmayacak bir işle uğraşmak
rearrange (the) deckchairs on the titanic [uk/australia] v. kısa ömürlü ve yarar getirmeyecek bir işle uğraşmak
lean on your oars [old-fashioned] [uk] v. kazanılan şöhretle yetinmek
lean on your oars [old-fashioned] [uk] v. durmak
lean on your oars [old-fashioned] [uk] v. kazandıklarını geliştirmeden korumaya çalışmak
lean on your oars [old-fashioned] [uk] v. kendine tatil vermek
lean on your oars [old-fashioned] [uk] v. rehavete kapılmak
lean on your oars [old-fashioned] [uk] v. kazancının üzerine yatmak
lean on your oars [old-fashioned] [uk] v. kazandıklarıyla yetinmek
sit like piffy on a rock bun [uk] v. bir kenarda, kendi başına oturmak
sit like piffy on a rock bun [uk] v. sap gibi kalmak/oturmak
sit like piffy on a rock bun [uk] v. dımdızlak ortada kalmak
sit like piffy on a rock bun [uk] v. sap gibi ortada kalmak
pushing on in years [uk] adj. yaşlı
pushing on in years [uk] adj. yaşlanmakta
pushing on in years [uk] adj. yaş almakta
like piffy on a rock cake [uk] adv. bir kenarda, kendi başına
like piffy on a rock cake [uk] adv. dımdızlak ortada
like piffy on a rock cake [uk] adv. sap gibi ortada
a week tomorrow/on (some day) [uk] adv. (belirtilen günden) bir hafta sonra
a week tomorrow/on (some day) [uk] adv. (belirtilen günden) yedi gün sonra
a week tomorrow/on (some day) [uk] expr. (belli bir günden) itibaren bir hafta
does (exactly) what it says on the tin [uk] expr. adından da belli zaten
does (exactly) what it says on the tin [uk] expr. adından bekleneni yapar/verir
does (exactly) what it says on the tin [uk] expr. kutunun üzerinde yazan neyse o
does (exactly) what it says on the tin [uk] expr. tam söylendiği gibi
on the high-road to needham [uk] expr. (ekonomik) sıkıntıya doğru sürüklenmiş
on the high-road to needham [uk] expr. (ekonomik) durumu kötüye doğru giden
on a sixpence [uk] expr. dar bir alanda
on a sixpence [uk] expr. anında
on a sixpence [uk] expr. dar bir alan/kısa bir mesafe içerisinde
on a sixpence [uk] expr. hızlıca
on a sixpence [uk] expr. aniden
on a sixpence [uk] expr. manevra yapması zor bir noktada
ask me one on sport [uk] expr. çalıştığım yerden sor
on a sixpence [uk] expr. birden bire
ask me one on sport [uk] expr. bildiğim yerden sor
on a sixpence [uk] expr. bir anda
on a sixpence [uk] expr. sınırlı bir alanda
on a sixpence [uk] expr. birdenbire
on a sixpence [uk] expr. kısa bir mesafede
ask me one on sport [uk] expr. bildiğim bir şey sor
on a sixpence [uk] expr. ansızın
on a sixpence [uk] expr. durup dururken
on a sixpence [uk] expr. dar alanda
on your slate [uk] expr. ileride ödemek şartıyla
on the slate [uk] expr. sonra ödemek şartıyla
on the slate [uk] expr. veresiye
on the slate [old-fashioned] [uk] expr. veresiye
on your slate [uk] expr. krediyle
on the slate [uk] expr. krediyle
on the slate [uk] expr. ileride ödemek şartıyla
on the slate [old-fashioned] [uk] expr. sonra ödemek şartıyla
on your slate [uk] expr. veresiye
on your slate [uk] expr. sonra ödemek şartıyla
on the slate [old-fashioned] [uk] expr. ileride ödemek şartıyla
on the slate [old-fashioned] [uk] expr. krediyle
on the off-chance [uk] expr. uzak ihtimal de olsa ya ... umuduyla
on the latch [uk] expr. kilitsiz
on a tight lead [uk] expr. sıkı kontrol altında
on a tight lead [uk] expr. özgürlüğü kısıtlanmış
on the off-chance [uk] expr. ... ihtimaline karşı
on the never-never [uk] expr. taksite girmiş
on the latch [uk] expr. kilitlenmemiş
on the off-chance [uk] expr. beklentisiyle
on the latch [uk] expr. kilitlemeden
on report [uk] expr. disiplin cezasına
on the off-chance [uk] expr. olur a ... beklentisiyle
on the off-chance [uk] expr. (olumlu sonuçlanma) ihtimaline karşı
on a sticky wicket [uk/australia] expr. utanç verici bir durumda
on the never-never [uk] expr. taksitle
on the off-chance [uk] expr. çok küçük bir ihtimal de olsa ... ümidiyle
on a short lead [uk] expr. özgürlüğü kısıtlanmış
on a sticky wicket [uk/australia] expr. başı belada
on a short lead [uk] expr. sıkı kontrol altında
on a sticky wicket [uk/australia] expr. tatsız bir durumda
on a sticky wicket [uk/australia] expr. nahoş/rezil bir durumda
on a sticky wicket [uk/australia] expr. zor durumda
on the off-chance [uk] expr. çok küçük bir ihtimal de olsa (olumlu sonuçlanacağı) ümidiyle
on the off-chance [uk] expr. bir ihtimal ... diye
on the off-chance [uk] expr. olur da ... umut ederek
on report [uk] expr. disipline
down on your uppers [old-fashioned] [uk] expr. parasız
down on your uppers [old-fashioned] [uk] expr. züğürt
down on your uppers [old-fashioned] [uk] expr. sıkıntıda
down on your uppers [old-fashioned] [uk] expr. darda
on your plate [uk] expr. önünde (yapacak iş)
down on your uppers [old-fashioned] [uk] expr. çulsuz
on your plate [uk] expr. elinde (yapacak iş)
down on your uppers [old-fashioned] [uk] expr. beş parasız
down on your uppers [old-fashioned] [uk] expr. meteliksiz
on your plate [uk] expr. yapması gereken (iş)
down on your uppers [old-fashioned] [uk] expr. müşkül/muhtaç durumda
down on your uppers [old-fashioned] [uk] expr. el elde baş başta
out on your ear [uk] expr. işten atılmış/kovulmuş
out on your ear [uk] expr. kulağından tutulup dışarı atılmış
out on your ear [uk] expr. kapı dışarı edilmiş
out on your ear [uk] expr. kapının önüne koyulmuş
out on your ear [uk] expr. kovulmuş
try it on with (one) [uk] (birine) asılmak
try it on with (one) [uk] (biriyle) cinsel ilişkiye girmeye çalışmak
try it on with (one) [uk] (biriyle) yatmaya çalışmak
Speaking
how did you get on? [uk] expr. nasıl geçti?
Archaic
on the viretot [uk] adj. acele içinde
on the viretot [uk] adj. acelesi olan
Slang
bags on (something) [uk] n. (bir şeyi) alma hakkı
bags on (something) [uk] n. (bir şeyi) kendine ayırma
bags on (something) [uk] n. (bir şeyi) kapma
bags on (something) [uk] n. (bir şeyi) ilk seçme hakkı
bags on (something) [uk] n. (bir şeyi) tutma
have a package on [uk] v. sarhoş olmak
have a package on [uk] v. paket olmak
balls on about (something) [uk] v. durmadan (bir şeyden) bahsetmek
balls on about (something) [uk] v. (bir şey) hakkında martaval okumak
balls on about (something) [uk] v. (bir şey) hakkında aptal aptal konuşup durmak
balls on about (something) [uk] v. sürekli (bir şey) hakkında konuşmak
balls on about (something) [uk] v. (bir şey) hakkında saçma sapan konuşup durmak
be on the piss [uk] v. barda, gece kulübünde içki içmek